-
1 yapmak
yapmak <- ar> v/t machen, tun; herstellen; reparieren, fam wieder machen; z.B. Krankheit verursachen; tun ( gibi als ob); (krank, reich usw) machen; machen (zu; z.B. zum Doktor); Frieden schließen; Tor schießen;fren yapmak bremsen;görev yapmak fungieren, tätig sein, die Aufgabe haben (als);-lik yapmak: z.B. öğretmenlik yapmak als Lehrer tätig sein;iyilik yapmak etwas Gutes tun;sıcak yapmak heiß sein;yol yapmak Strecke zurücklegen, schaffen;-e yapmadığını bırakmamak jemandem nur Böses zufügen;yaptığını bilmemek nicht wissen, was man tut;iyi yaptınız da geldiniz wie schön, dass Sie gekommen sind;yapma! lass das!, nicht doch!; Donnerwetter!, ist nicht möglich! -
2 soğuk
1) Kälte f\soğuk almak eine Erkältung bekommen; ( üşütmek) sich erkälten, sich eine Erkältung holenbu \soğukta bei dieser Kälte\soğuktan dişleri takırdıyordu er klapperte vor Kälte mit den Zähnenkuru bir \soğuk eine trockene Kälte2) Frost m\soğuk çalmak durch den Frost leidenbitkileri \soğuk çalmış die Pflanzen haben durch den Frost gelitten\soğuk vurmak [o yakmak] Frost (ab) bekommenbu bitkileri \soğuk vurmuş [o yakmış] diese Pflanzen haben Frost (ab) bekommenII adj1) ( sıcak karşıtı) kalt2) ( fig)\soğuk bir cevap eine kaltschnäuzige Antwort\soğuk duş etkisi ( yapmak) eine kalte Dusche (sein)
См. также в других словарях:
ayak — is., ğı, anat. 1) Bacakların bilekten aşağıda bulunan ve yere basan bölümü 2) Bacak 3) Birtakım şeylerin yerden yüksekçe durmasını sağlayan dayak, destek veya bunlardan her biri İskemlenin bir ayağı kırık. Bu köprünün dört ayağı var. 4) Vücudun… … Çağatay Osmanlı Sözlük
yuva — is. 1) Kuşların ve başka hayvanların barınmak, yumurtlamak, kuluçkaya yatmak, yavrularını büyütmek veya yavrulamak için türlü şeylerden yaptıkları ve türlü biçimlerde hazırladıkları barınak O zamanlar ... mezarlıkların serviliklerine gizlenen… … Çağatay Osmanlı Sözlük
ara — is. 1) İki şeyi birbirinden ayıran uzaklık, açıklık, aralık, boşluk, mesafe 2) İki olguyu, iki olayı birbirinden ayıran zaman, fasıla 3) Kişilerin veya toplulukların birbirine karşı olan durumu veya ilgisi Öğrenciyle öğretmenin arasının daima iyi … Çağatay Osmanlı Sözlük
aşılamak — i, e, tıp 1) Vücutta bağışıklık yaratmak veya yerleşmiş bir hastalığa karşı koyabilmek için hazırlanmış bir aşıyı vücuda vermek, aşı yapmak 2) tıp Başkasına hastalık geçirmek 3) Elde edilmesi istenilen herhangi bir ağacın bir parçasını anaç… … Çağatay Osmanlı Sözlük
boğmak — 1. is., ğı Boğum yeri 2. i, ar 1) Bir canlıyı, soluk almasına engel olarak öldürmek Zavallıyı az kalsın gırtlağından yakalayıp boğacaktı. Y. K. Karaosmanoğlu 2) El, ip vb. ile bir şeyi çepeçevre sıkmak 3) Motorlu taşıtlarda fazla yakıt, motoru… … Çağatay Osmanlı Sözlük
Çerkez peyniri — is. Peynir yapmak için mayalanan sütün ince dilimlenerek sıcak suya atılmasıyla yapılan, taze veya kuru olarak yenen tuzlu bir peynir türü … Çağatay Osmanlı Sözlük
çıkış — is. 1) Çıkma işi veya biçimi Çiğ patatesle patlıcanı düşününüz, sıcak külden çıkışına bakınız, ne leziz yemektir. R. H. Karay 2) Bir yerden çıkmak için kullanılan yer 3) Yokuş 4) Güreşte cazgırın alana çıkardığı pehlivanların izleyicilere doğru… … Çağatay Osmanlı Sözlük
el — 1. is., anat. 1) Kolun bilekten parmak uçlarına kadar olan, tutmaya ve iş yapmaya yarayan bölümü El var, titrer durur, el var yumuk yumuk / El var pençe olmuş, el var yumruk. Z. O. Saba 2) Sahiplik, mülkiyet Elden çıkarmak. Elimdeki bütün parayı… … Çağatay Osmanlı Sözlük
para — is., ekon., Far. pāre 1) Devletçe bastırılan, üzerinde değeri yazılı kâğıt veya metalden ödeme aracı, nakit 2) Kazanç Balıkçılıkta para vardır ama dalgıçlık kadar genç işidir. S. F. Abasıyanık 3) esk. Kuruşun kırkta biri Birleşik Sözler para… … Çağatay Osmanlı Sözlük
pike — 1. is. İyi ayrılamama sebebiyle un veya irmik içerisinde kalmış olan, gözle görülebilen, iri ve koyu renkli kepek vb. parçacık 2. is., Fr. piqué 1) Uçağın yüksekten, hedef üzerine büyük bir açı ile inmesi 2) Uçağın yüksekten hedefin üzerine dik… … Çağatay Osmanlı Sözlük
soğuk — sf., ğu 1) Isısı düşük olan, sıcak karşıtı Bu el soğuktu ve titriyordu. P. Safa 2) Üşütecek derecede ısısı olan Güneşli, soğuk bir gündü. S. F. Abasıyanık 3) is. Isının üşütecek kadar az veya düşük olması durumu Karın soğuğu başka bir tür… … Çağatay Osmanlı Sözlük